Türkiye’de Batılılaşma ve Çeviri

Lale Devri’nden başlamak üzere Osmanlı Devleti’nin bazı dönemlerinde batılılaşma adına birçok adım atılmıştır. Osmanlı zamanı tercümanlarının, yani dil oğlanlarının, her zaman devlet içerisinde ayrı bir statüsü olmuştur. Toplumun ileri gelenlerinden olan dil oğlanları; özel eğitim alır, devlet yetkilileri tarafından da itibar görürdü. Osmanlı yıkılırken ve Cumhuriyet oluşumu içindeyken artık dil oğlanları gibi kavramlar çoktan kalkmıştı. Onun yerine günümüzde de mesleklerini devam ettiren tercümanlar görev alıyordu. Tercümanların artık birçoğu yurt dışında ihtisasını tamamlayarak ülkesine dönüyor ve önemli görevlerde yer alıyordu. İşte Türkiye’de batılılaşma ve çeviri ile ilgili bilgiler…

Cumhuriyet Dönemi’nde Çeviri Çalışmaları

Turgay Kurultay, Cumhuriyet oluşumu içinde çevirinin üst statüde olduğunu söyler. Çünkü bilginin ve kültürün asıl kaynağıdır. Rejim değiştiren devletlerde özellikle halkın bu yeni rejime uyum sağlaması, rejimin güçlenmesi ve yerleşik hale geçmesi için örnekleri araştırmak çok önemlidir. Eğer bir rejim, başka bir devleti kalkındırarak iyi sonuçlar doğurduysa, bunun üzerine yazılar yayınlandıysa başka bir devlet de bu rejime karşı önyargılarını yıkarak uyum sağlayabilir. Bu nedenle Cumhuriyet Dönemi’nde çeviri, bilginin bel kemiğiydi. Özellikle Batı klasikleri çevrilirdi. Modern yapıt çevirisi azdı. Aydınlar, zamanda dondurulmuş statik bir Batı imgesiyle hareket ediyordu. Tercüme Bürosu, devlet sayesinde ortaya çıksa da birçok aydının katılımıyla toplumsal bir harekete dönüşmüştü.

lale devri ve tanzimat döneminde çeviri

Lale Devri ve Tanzimat Dönemi’nde Çeviri

Çeviri gerekliliğine 18. yüzyılda Lale Devri’nde karar verilse de faaliyete geçmesi Tanzimat Dönemi’ni bulmuştur. Bu dönemde Batı’dan teknik çeviri yapılmış, Doğu’dan ise felsefi ve edebi çeviriler yapılmıştır. Saliha Paker, bu dönemde Avrupa kültür ve edebiyatına ilginin arttığını söyler. Batılı edebiyat türleri, Osmanlı edebiyatına giriş yapar. Bu sonucunda erek yazının çoğul dizgesinde yer değişmeler ve dönüşümler yaşanır. Örneğin merkez konumda olan eserlerin yanına Batı’dan yapılan çeviri eserler de eklenir. Batı ise bu süreçte teknik çevirileri ağırlıklı olarak yapmaktadır. Yunanca ve Latinceden çevirilere yönelerek yeni bir arayış içindedir.

II. Abdülhamit Dönemi ve Çeviri

Birçok kişi tarafından aşırı denetimci ve sansürcü olarak “çeviri karşıtı” gibi görünse de 2. Abdülhamit, hüküm sürdüğü dönemde Batı ile ilişkileri nedeniyle yoğun bir bilgi alışverişi yapmıştır. Bu dönemde örtük çeviriye yer verilmiştir. Yani eser, bir çeviri gibi görünmez ya da aktarılmaz; ancak doğrudan yabancı bir kaynaktan alınmıştır. Bu tarz çevirilerde yerlileştirme yapılır. Erek kültürün ihtiyaçlarına göre hareket edilir ve Lawrence Venuti’nin deyişi üzerine çevirmen görünmezdir. Sanki eser, yazarın kaleminden o dilde dökülmüştür. Fakat böyle bir yaklaşım, zaman zaman kaynak metne sadakati yitirdiği ve kaynak kültürü gölgelediği için eserde kayıplara neden olabilir.

Bazı Araştırmacılara Göre Cumhuriyet Dönemi Çevirileri

Aydınların eleştirel konumda bulunmasına izin verilmeyen 1930-40 dönemlerinde Hasan Ali Yücel, Milli Eğitim Bakanı’dır. Göreve başladığında aydınlara olanak vererek kültürel seferberlik başlatmıştır. Batılılaşmak, uluslaşmaktan geçer. Çünkü batıcı anlayışı benimsemek, toplum yabancılaşması ve ulusal değerleri yitirme demek değildir. Bu dönemde asıl amaç, ulusal bir kültür temeli kurabilmektir. Tercüme Bürosu kurulmuş, çeviri dünyası da zenginleşmeye başlamıştır. Önceden işlevsel yaklaşımlar benimsenirken bu dönemde kaynak metni Türkçeye taşımak görev edinilmiştir.

Orhan Koçak ise bu duruma farklı bir açıdan bakar. Batı dünyası, çoktan çeviri alanında ilerlemiştir. Cumhuriyet Dönemi’nde başlayan çeviri adımları ise kısa zamanda çok yol kat etme gereksinimi doğurur. Tarih sahnesine geç kalmışlık devreye girer ve bu da bazı kavramlara aşırı bağlılık getirir. Zaman geçtikçe yayıncılık ilerler; fakat okur ve çevirmenin kültür birikimi hala ona yetişemez.

İlk Yazınsal Çeviri ve Cumhuriyet Sonrası…

Özlem Berk, Batı’nın yüzyıllardır Türkler için model oluşturduğunu ve ulusal kimliğin oluşmasında önemli bir yeri olduğunu söyler. İlk yazınsal çeviri Tanzimat Dönemi’nde yapılsa da Cumhuriyete kadar çeviri eser çok azdır. En kapsamlı çevirir hareketi, Tercüme Bürosu’nun kurulmasıdır. Çevirilerde akıcı bir dil kullanılarak Batı kültürü doğallaştırılmış, öğretilmeye çalışılmıştır. Hatta iki kültürün eklemlenmesi de bunu takip eder. 1980’lerden sonra çeviri eser yelpazesi artmıştır. Artık Batı da Türklerden eserler çevirmeye başlar. Örneğin Nazım Hikmet eserleri, ideolojik amaçlarla çevrilir. Daha günümüze yaklaştığımızda ise Orhan Pamuk eserleri, Batı dünyasında edebi yönüyle ön plana çıkar. Zamanında Osmanlı, Batı’ya üstün statü tanımıştır. Fakat özellikle 1980’lerden sonra bu durum sorgulanır ve eleştirilir.

Türkiye’de Batılılaşma ve Çeviri

Çeviri Çözümleri

0212 221 45 21 & 0553 910 31 32

İlgili Makaleler